Ana içeriğe atla

Lviv Gezi Notları


Uzun süredir bir yerlere kaçmak istiyorsunuz ama döviz kurları sizin de önünüzde bir engel mi? Schengen vizeniz mi yok? O zaman uzun bir hafta sonu kaçamağı için Lviv çok iyi bir seçenek. Lviv’de yeme içme fiyatları ülkemize göre gerçekten çok uygun. Üstelik Lviv’e gitmek için vize gerekmiyor, pasaportunuzla ya da yeni kimlik kartları ile ülkeye giriş yapabiliyorsunuz. Lviv’i sevmemizin önemli bir sebebi bu kolaylıklar gibi görünüyor olabilir ama Lviv gerçekten çok güzel, yemyeşil, çok canlı ve yaşayan bir şehir.Instagram hesabımı takip edenleri Lviv seyahati boyunca hikayelere boğdum zaten ama bu yazı da bol fotoğraflı olacak.İlgilenenler için profilde hikayeleri sabitledim  (  https://www.instagram.com/mubigram/ )  



Peki Lviv’e ne zaman gidilir derseniz , biz haziran başında gittik ve şansımıza fazlaca sıcak bir havaya denk geldik. Herhalde Lviv’i ilkbahar ve sonbaharda gezmek daha güzel olabilir. Kışın gitmek biraz iddialı olur diye düşünüyorum, çok soğuk oluyordur. Bir de otel tavsiyesi derseniz biz Hotel Rius’da konakladık, kahvaltısını almanızı pek tavsiye etmeyiz onun dışında otelin konumu, temizlik ve çalışanların iletişiminden oldukça memnun kaldık. Oteldeki personel ile iletişim kolaydı fakat şehrin genelinde çoğu kişi İngilizce bilmiyor ve tabelalar da genelde kiril alfabesi ile yazılmış. Ara sıra zorluk yaşasanız da mucizevi bir şekilde kaybolmuyor ve insanlarla bir şekilde anlaşıyorsunuz, endişe etmeyin. Restaurantların çoğunda da İngilizce menü var zaten.

Bu geziye çok kısa sürede hazırlandım ve çok fazla araştırma yapamadım. En çok yararlandığım ve  tüm tavsiyelerinden memnun kaldığım https://oitheblog.com ‘a teşekkürü bir borç bilirim. Ben de gittiğim, gördüğüm yerleri kendi deneyimlerimle kısaca anlatmaya çalışacağım.

Önce gezilecek yerlere kısaca göz atalım;

Rynok Square : Burası şehrin ana meydanı. Bu meydana çıkan sokakların hepsini gezmenizi tavsiye ederim. 

Lviv Town Hall: Belediye binası imiş sanırım yukarısına çıkılıp şehir manzarası izlenebiliyormuş, biz denemedik, bilemiyoruz.

Lviv Opera House: Mimarisi çok güzel, ihtişamlı bir bina. Biz gittiğimizde bilet bulamadık ne yazık ki ama siz eğer seyahatinizi uzun zaman önceden planladıysanız https://opera.lviv.ua/en/afisha/ adresinden biletinizi almanızı tavsiye ediyorum.

Lviv Opera House


Lychakiv Mezarlığı: Bence burası Lviv’in kesin görülmesi gereken yerlerinden biri. Sadece bir mezarlık olarak düşünmeyin. Burası bir halk mezarlığı değil zaten, ülkenin güçlü aileleri, askerleri, politikacıları, sanatçıları, bilim insanlarının mezarlarının bulunduğu bir yer. Hatta ufak da bir giriş ücreti varmış ama biz farkında olmadan farklı bir noktasından girdik bir ücret ödemedik. Çok güzel heykeller gördük, çok sevdik. Yürüyerek gidebileceğiniz gibi tramvay ile de ulaşabilirsiniz. Tramvaylar dışarıdan çok nostaljik ve fotografik görünse de dışı sizi içi bizi yaktı. Kliması , havalandırması yoktu sıcakta çekilmiyor, aklınızda bulunsun.




Potocki Palace: İki katlı çok büyük olmayan sarayın üst katı Lviv National Art Gallery olarak geçiyor. İki katı da gezmek için kişi başı 60 Grivna ödedik. Görmeye değer, çok vakit almayan bir aktivite olarak değerlendirebilirsiniz.

 


Museum of Folk Architecture and Rural Life: Şehir merkezine biraz uzak bir lokasyonda ormanlık bir alan içinde bir açık hava müzesi. Biz buraya taksi ile gittik toplu taşıma ile nasıl gidiliyor bir bilgimiz yok ne yazık ki. Burada en az iki saat geçirirsiniz diye düşünüyorum. Çocuklu aileler için de tavsiye edebiliriz burayı. Ufak çapta bir hayvanat bahçesi olduğunu da söyleyebiliriz. Ormanı, yeşili özlediyseniz de burayı kesinlikle tavsiye ederiz. Burayı gezdikten sonra ara sokaklardan aşağı doğru yürüyerek Lychakiv Mezarlığına gidebilirsiniz.

       


Italian Court Yard: 5 Grivna ödeyerek gezebileceğiniz, fotografik bir avlu. Ayrıca isterseniz bir şeyler içip dinlenebliirsiniz , görmeye değer. Biz gittiğimizde ikinci katında bir fotoğraf sergisi vardı onu da görmüş olduk.

Italian Court Yard

Ivan Franko Parkı: Görmeden dönmeyin! Avrupa’da gördüğüm en güzel parklardan biriydi. Şehrin içinde kocaman, tertemiz, çok güzel düzenlenmiş bir park. Bu parkın içinden yürüyerek Memorial Museum’un yakınlarına ulaşabilirsiniz.

 


Memorial Museum: Bizim yaptığımız hataya düşmeyin diye şuraya müzenin açık olduğu saatleri not edelim. Biz göremedik ama görülmesi gereken bir müze imiş. (Pazartesi ve cumartesi günleri kapalı, pazar 10:00 - 17:00 diğer günler 10:00 - 19:00 arası açık ve 13:00-14:00 arası öğle yemeği molası var)

Kilise-Katedral: Çoğu şehri gezerken karşınıza çıkacaktır zaten ama mimarisi ile şehrin önemli dini yapılarını not edeyim: Boim Şapeli (UNESCO Dünya Mirası)  , Latin Katedrali, Dominiciana Kilisesi , Armenian Katedrali, Bernardine Kilisesi, St. George Katedrali, St. Olha an Elizabeth Kilisesi.

(Bunlardan sadece Latin Katedralinin içine girdik, bu tip yapıların meraklısıysanız görmeye değer.)




Gelelim yemece içmece kısmına , bu kısım hem lezzetler açısından hem de ekonomik açıdan Lviv’de bizi en çok mutlu eden şeydi desek yalan olmaz. Sırayla gittiğimiz yerleri not edelim..

Mon Puis: Burası et menüsü ile ünlü bir yer. Rezervasyon gerekebilir. İki kişi başlangıç, steak ana yemeği ve bir şişe şarabı ile yaklaşık 180 tl’ ye denk gelen bir hesap ödedik yediklerimize kıyasla uygundu kesinlikle. 

 


Beer Theatre: Giriş katında mağazası da bulunan bir kaç katlı pub gibi bir yer. Arada canlı müzik grupları da oluyor sanırım. Biraz gürültülü ve kalabalık bir mekan. Pencere kenarında yer bulursanız seyirlik manzaralı bir bira içebilirsiniz. İki yerel bira ve cips için 136 Grivna ödedik.

 







Cukor: Buraya kahvaltı için gittik çok memnun kalmadık. Lezzetler ve servis ortalamanın altındaydı.

Lviv Coffee Manufacture: Buranın da girişinde bir mağazası var isterseniz hediyelik eşya ya da kahve alabiliyorsunuz. Burada içtiğimiz kahveler gerçekten güzeldi. İlginizi çekerse alkollü kahveleri de meşhurmuş. Napolyon pastasına kesinlikle kefilim. İki kahve ve iki tatlı için 172 Grivna ödedik şu anda yaklaşık 30 tl oluyor.

Baczewski Restaurant: Lviv’de favori mekanınız neresi diye soracak olursanız şüphesiz cevabım Baczewski olurdu. Pek çok kişi de benimle aynı fikirde olmalı ki genelde mekanın önünde sıra oluyor. Rezervasyon yaptırıp girebileceğiniz gibi önünde ortalama yarım saat bekleyerek de girebilirsiniz.Tavsiyem bahçe kısmına rezervasyon yaptırmanız çünkü en tatlı kısmı orası ve akşam yemeği saatlerinde piyano çalan biri oluyor ona da denk gelirseniz şahane. Biz iki kez gittik Baczewski’ye  ikisinde de yediğimiz lezzetlerden çok memnun kaldık.  Yine birer kadeh şaraplı başlangıçlı ana yemekli bir akşam yemeğine iki kişi 604 Grivna ödedik şu anda 104 lira oluyor.

 







Atlas: Günün her saati hem yemek yemek hem tatlı kahve molası vermek hem de akşam bi içki içmek için değerlendirebileceğiniz, meydan manzaralı seyirlik bir mekan. Dışarıdaki masalarda oturup etrafı izlemek için harika olsa da kış aylarında içeride oturmak da keyiflidir diye düşünüyorum çünkü Atlas’ın da kendine has, tatlı bir dekorasyonu var.

 


Glory Cafe: Buraya gitmeyin! Biz de bir kararsızlık anında otele yakın kahvaltı mekanı ararken gittik. Sahibi Türk bir işletmeci imiş. Zaten güya Türk Kahvaltısı ile meşhurmuş. Tamamen fos ve gereksiz pahalı bir yer. Lviv’de kazıklandığımı hissettiğim tek yer burası oldu. 

Cabinet: Yine çok güzel dekore edilmiş daha çok tatlı-kahve molaları için harika bir mekan. İngilizce menü yok ama menüyü İngilizce anlatabilecek çalışanlar var.

 







House of Legends: Girişinde hediyelik eşya dükkanı olan 4-5 katlı bir mekan.Buranın olayı terası aslında. Terasta para atınca dilek gerçekleştirenlerden bir heykel var. Bir de sırf fotoğraf çekinelim diye eski bir araba koymuşlar terasa biz gittiğimizde fotoğraf için sıra vardı. Eğer insan kalabalığından görebilirseniz manzarası da var:)

Churrasco Grill&Beer: Bu mekanda yemek yiyemedik çünkü inanılmaz yavaş servisleri var siparişimizi iptal etmek zorunda kaldık. Ama biralarına diyecek bir şeyimiz yok şahaneydi.

Libraria:  Kesin gidin! Bulmakta biraz zorlanırsınız belki çünkü ne bir tabela, ne bir yazı var girişinde. Bir avluya giriyorsunuz orda apartman girişi gibi bir yer var ordan bir kat yukarı çıkıyorsunuz hiç beklemediğiniz bir ortamla karşılaşıyorsunuz. Çok tatlı kütüphane konseptli bir jazz bar. Müzik biraz erken bitiyor diye aklımda kalmış siz gitmeden önce araştırın.Ayrıca isterseniz yemek de yiyebilirsiniz.Biz burda atıştırmalık bir şeyler denedik, lezzetleri beğendik.

   
  



Black Honey: Kahve molası için uğrayabileceğiniz tatlı bir mekan Lviv’de en güzel kahveyi burda içtik diyebilriim.

Champagneria X&X: Burası da şampanya kokteylleri ile meşhur bir yer. Ama bir şeyler yiyenler de vardı mekanda biz sadece kokteyl içtik ve gayet güzeldi ama Lviv ortalamasına göre bi tık pahalıydı.


Umarım sizin için faydalı bir yazı olmuştur. Yeni gezi yazılarında görüşmek üzere...
Tatil planlarınız hiç bitmesin (:


                                                                                                                                        Haziran, 2018 


                                             

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Cruise Hikayesi : Harmony of the Seas

Bu yazımda eşimle birlikte çıktığımız cruise seyahatimizde deneyimlediklerimi ve nacizane tavsiyelerimi yazıyorum. Gittiğimiz şehirlerle ilgili tüyoları başka bir yazıda anlatacağım. Uzunca zamandır gitmek için gün saydığım bir haftalık cruise seyahati göz açıp kapayıncaya kadar geçip bitti bile. Henüz anılar tazeyken başkalarına da faydalı olabileceğini düşündüğüm bilgi ve deneyimlerimi paylaşmak istedim. Çünkü ben seyahate gitmeden önce yaptığım araştırmalarda işime yarayabilecek yazıları ne yazık ki tam anlamıyla bulamadım. En başından şunu söyleyebilirim ki bizim asla unutamayacağımız bir seyahat oldu. İmkanı olan, düşünen, kararsız kalanlara kesinlikle tavsiye ederim. Tabi artı ve eksi yönlerini bu yazımda anlatıyor olacağım.Şimdi gemiden bahsetmek istiyorum. Bizim seyahat ettiğimiz gemi Royal Caribbean firmasına ait olan Harmony of the Seas idi , ki kendisi şu aralar dünyanın en büyük yolcu gemisi ünvanına sahip. 6500 yolcu kapasitesi ve 2000 kişilik mürettebatıyla adeta yüz

Bir Kapadokya Masalı: Sacred House

Kapadokya ile ilgili eminim ki çok yazı yazılmıştır.  Dünyada eşi benzeri olmayan bir doğa harikası olduğundan kimsenin şüphesi yok tabii ki. Ben daha farklı bir deneyimden söz etmek istiyorum, bir otel deneyimi.. Elbette herkesin tatil anlayışı farklıdır, kimisi için otel odası sadece bir yataktan ibarettir, fazla detaya takınılmaz , önemli olan doğayı, turistik bölgeleri gezmektir. Pek tabi hepimizin asıl amacı yeni yerler görüp, deneyimlemek ama kalacağımız otel de bize ayrı bir heyecan katsa fena olmaz mı? İşte benim gibi bütçesi elverdiğince farklı otel arayışında olanlar için Ürgüp'te bulunan Sacred House mükemmel bir seçenek. 22 odalı butik bir otel olan Sacred House aslında 250 yıllık bir Rum konağı. Bu bile insanı biraz ürpertmiyor değil.. Kimbilir bu odada daha önce kimler yaşadı diye düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Sacred House'da her yer ince ince düşünülmüş detaylarla dolu. Otele girdiğiniz andan itibaren kendinizi başka bir zaman diliminde yaşıyor

Sakin Bir Avrupa Şehri : Pecs

Pecs pek çoğumuzun varlığından bi'haber olduğu, değeri pek bilinmeyen Avrupa şehirlerinden bir tanesi. Ben de eşimin bir iş seyahati sebebiyle onunla birlikte bu güzel şehri görme imkanına sahip oldum. Pecs çok sessiz, sakin, huzurlu bir şehir. Gezilecek, görülecek çok yer var. Çok zengin bir kültürel mirasa sahip. Zaten 2010 yılında Avrupa kültür başkentlerinden biri olarak seçilmiş. Macaristan'a gidenlerin çoğu doğal olarak başkent Budapeşte'yi tercih ediyor ama vakti olanlara ya da farklı rota arayışında olanlara Pecs'i de görmelerini şiddetle tavsiye ederim. Pecs küçük bir şehir ve yürüyerek her yeri gezebiliyorsunuz, burda geçirdiğim dört gün boyunca hiç toplu taşıma ya da taksi kullanma gereği duymadım. Pecs 15.yy'ın ortalarından itibaren yaklaşık 150 yıl boyunca Osmanlı hakimiyeti altındaymış. Günümüze kadar korunmuş bu döneme ait pek çok camii, hamam, türbe gibi yapıları şehri gezerken görmeniz mümkün. Pecs'i kültür başkenti yapan en önemli yapı da erk