Ana içeriğe atla

Bir Cruise Hikayesi : Harmony of the Seas


Bu yazımda eşimle birlikte çıktığımız cruise seyahatimizde deneyimlediklerimi ve nacizane tavsiyelerimi yazıyorum. Gittiğimiz şehirlerle ilgili tüyoları başka bir yazıda anlatacağım.

Uzunca zamandır gitmek için gün saydığım bir haftalık cruise seyahati göz açıp kapayıncaya kadar geçip bitti bile. Henüz anılar tazeyken başkalarına da faydalı olabileceğini düşündüğüm bilgi ve deneyimlerimi paylaşmak istedim. Çünkü ben seyahate gitmeden önce yaptığım araştırmalarda işime yarayabilecek yazıları ne yazık ki tam anlamıyla bulamadım.

En başından şunu söyleyebilirim ki bizim asla unutamayacağımız bir seyahat oldu. İmkanı olan, düşünen, kararsız kalanlara kesinlikle tavsiye ederim. Tabi artı ve eksi yönlerini bu yazımda anlatıyor olacağım.Şimdi gemiden bahsetmek istiyorum. Bizim seyahat ettiğimiz gemi Royal Caribbean firmasına ait olan Harmony of the Seas idi , ki kendisi şu aralar dünyanın en büyük yolcu gemisi ünvanına sahip. 6500 yolcu kapasitesi ve 2000 kişilik mürettebatıyla adeta yüzen bir kasaba. Gemi ilk seferine Nisan 2016'da başlamış yani oldukça yeni ve teknolojik bir gemi. Gemideki düzene , çalışanların mutluluğuna (sahte miyidi gerçek miydi bilemiyorum), etkinliklere, sahne şovlarına, müzikallere, yemeklere, temizliğe kısacası herşeye hayran olduk diyebilirim.



                      

Gemide pek çok oda seçeneği var, biz deniz manzaralı ve balkonlu bir odada kalmayı tercih ettik. Bu tercihimizden de çok memnun kaldık, gidecek olanlara da bu odaları tavsiye edebilirim ancak bizim odamız 14. kattaydı bu da geminin en üst katı olmuş oluyor odalar için. Gemide en üst katta olmak çok da iyi bir şey değilmiş çünkü alt ve orta katlara göre daha fazla sallantı hissediyorsunuz. Odamız oldukça geniş ve rahattı Geminin iç kısmına bakan ve balkonlu olan odalar da aynı şekilde geniş fakat çok fazla gürültülü. Gemideki yolcu kapasitesinin 6500 kişi olduğunu düşünürseniz kalabalığı hissetmemeniz mümkün değil. En basiti odanızın bir alışveriş merkezine ya da etrafı restaurantlarla dolu bir parka baktığını düşünün.




                   Gemi odasındaki balkonumuzda sıkça görebildiğimiz manzaralardan biri

Bizim seyahat rotamız ise şöyleydi: Barselona-Mallorca-Marsilya-La Spezia-Roma-Napoli ve gemide geçen tam bir günün ardından tekrar Barselona. Barselona bitiş ve başlangıçlı olmasına rağmen ne yazık ki uçuş saatleri sebebiyle Barselona'yı gezme fırsatımız olmadı. Bu rotanın Roma başlangıçlı olanı da var ama bu sefer de Roma'yı gezme fırsatınız olmuyor. Biz Royal Caribbean şirketinin Türkiye temsilciliği aracılığla seyatimizi organize ettiğimiz ve ücreti onlar aracılığıla ödediğimiz için bir Türk grupla birlikte uçak-gemi arası transferlerimizi sağladık. Bunun dışında isterseniz internet sitesinden seyahatinizi kendiniz organize edebilir uçak biletlerinizi kendiniz alabilirsiniz ki ben öyle yapmanızı tavsiye ederim çünkü bu grupla birlikte olmanın bize sağladığı başka bir yarar olmadı-bilgilendirmeler dışında tabi. Tabi bu grup geminin durduğu 5 durak için Türkçe rehberli turlar düzenledi. Bu 5 turun tamamı bir kişi için 500 euro olduğundan ve turla hareket etmekten pek hoşlanmadığımızdan biz tüm bu duraklarda kendi isteğimize göre gezdik. Fakat konu sabah gemiden inip akşam gemiye yetişmeniz gereken bir seyahat olduğunda bunu iki kere düşünün derim. İster istemez her gittiğiniz şehirde acaba gemiyi kaçırır mıyım endişesi içinize doluveriyor. Geminin katı kuralları var, her gün odanıza ertesi günün planını, organizasyonlarını içeren bir gazete bırakıyorlar. Bu gazetede en önemli şey akşam gemiye binebileceğiniz son saat ,bunu kaçırdığınızda tıpkı uçağı kaçırmış gibi oluyorsunuz. Bu durumda ertesi gün geminin duracağı şehre gitmeniz ya da çok geç kalmadıysanız gemiye botla yanaşmanız mümkünmüş bu durumlar için irtibata geçmeniz gereken numaralar da günün gazetesinde mevcut. İşte turlara katılmanın en büyük avantajı bütün bu sorumluluğu üzerinizden atıp tur rehberinin peşinde rahat rahat gezmek. Ama biz kendimize güvendik ara sıra kaybolsak, istasyonlarda tren yakalamak için depar atsak da hiç bir tura katılmadık, onun adrenalini de bi başka çünkü:P Bu arada gemide de satın alabileceğiniz çok çeşitli turlar bulunuyor ama burda Türkçe rehberlik hizmeti almanız mümkün değil hem de biraz daha pahalı.
Bu seyahatte gideceğiniz şehirlerde çok şey görmeyi beklemek ve bunun için koşuşturmak biraz yorucu olabilir ve hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Benim düşünceme göre her gün ayrı bir şehirde uyanmanın, gemide olmanın ve gittiğiniz şehirlerdeki atmosferi solumanın keyfini çıkarmaya bakmalısınız aksi takdirde kafa karışıklığı ve hiç de tatlı olmayan bir yorgunlukla bitirebilirsiniz yolculuğu. Tabi bu yalnızca benim tavsiyem tamamen tercih meselesi. Bir daha buralara ne zaman geleceğim deyip her köşeyi didik didik de edebilirsiniz :) Nereleri nasıl gezdiğimizi bir sonraki yazımda anlatacağım.


Biraz da yemek ve restaurantlardan bahsedeliim. Gemiye ödediğiniz ücrete yemekler ve açık içecekler (su,çay,kahve,meyve suyu) dahil. Gemiye giriş yaparken kredi kartı bilgilerinizi alıyorlar ve size gemi seyahati boyunca yanınızda taşımanız gereken kişiye özel kartlar veriyorlar. Giriş ve çıkışlarda, gemide alışverişlerde bu kartınızı kullanıyorsunuz. Gemiye her girişinizde x-ray'den geçiyorsunuz ve gemiye içecek sokamıyorsunuz. Eğer buralara kadar gelmişim ben şarap alacağım eşime dostuma derseniz de görevliler içkilerinize el koyuyor ancak gemiden ayrılacağınız gün size teslim ediyorlar.Gemide alkollü ve alkolsüz içecekler için içecek paketleri de satılıyor. Açıkcası biz bu paketlerin hakkını veremeyeceğimiz için satın almadık ama karlı olduğu durumlar olabilir tabi..Gemide ücretsiz a la carte restaurantlar, açık büfe restaurantlar, cafeler olduğu gibi ücretli restaurantlar da mevcut. Tüm bu restaurantların listesini günlük gazetede görüyorsunuz zaten. Jamie's Italian, Starbucks gibi tanıdık zincirler dışında geminin özel temalı restaurantları da var ücretli olarak yemek yiyip , içki içebileceğiniz. Ancak geminin ücretsiz a la carte restaurantları o kadar kaliteli ki biz başka bir restaurantta yemek yeme gereği duymadık. Her gün menü değiştiği için hep farklı lezzetler deneme şansımız oldu. Ama Alice in Wonderland meraklılarına Wonderland Restaurant'ta bir kokteyl içip atmosferi görmelerini tavsiye edebilirim. Ya da Rising Tide barı tavsiye edebilirim çünkü 5. katta içkinizi yudumlarken birden kendinizi 8.katta bambaşka bir ortamda buluyorsunuz,farklı bir deneyim. Kısacası gemide herkesin zevkine yönelik restaurant ve barlar var her gün birine gidip keyfinize bakabilirsiniz:)



                            Restaurantların da olduğu geminin açık hava alanlarından biri


Gelelim eğlence tarafına.. Gemide gece gündüz her saat bir etkinlik var ama benim için bunlardan en unutulmazı Grease müzikaliydi. Gemideki gece gösterilerinden en kaçırmamanız gerekeni Grease. Sahne , oyuncular, danslar, şovlar kesinlikle unutulmazdı ve tüm şov ekipleri çok profesyoneldi.Gündüzleri gezmekten ne kadar yorulmuş olsanız da bu gösterileri kaçırmamanızı tavsiye ediyorum. Tabi bu eğlencelere seyirci olarak katılmanın dışında gemide cesur ve sportmen yolcular için pek çok seçenek var. Basket sahası, mini golf sahası, tırmanma duvarı gibi klasikleşmiş olanlar olsa da hiç de klasik olmayan bazı aktiviteler de var. Mesela şimdiye kadar gemilere kurulmuş olan en yüksek kaydıraktan kaymadan Harmony of the Seas'den ayrılmak olmazdı. Ben de bi cesaretle kaydım ama hala nasıl yaptığımı bilemiyorum. Çok dik ve hızlı olan bu kaydırakla geminin 15. katından 6. katına iniyorsunuz, biraz cesaret istiyor. Bir de zip line var fakat mesafesi çok uzun değil ben yapamadım ama uzun süre yapanları izledim eğlenceli görünüyordu :) Çokça eğlendiğimiz başka bir etkinlik de Silent Party oldu. Bu partinin girişinde size iki tane kanal dinleyebileceğiniz bir kulaklık veriyorlar. Bir kanalda günümüz müzikleri diğerinde ise 80's 90's müzikleri çalıyor. Ve hangi kanalı dinliyorsanız onun rengi kulaklığınızda görünüyor. Yani eğer 80's 90's dinliyorsanız kulaklığınızdaki led ışıklar maviye dönüyor, günümüz müziklerinin olduğu kanalı dinliyorsanız da yeşil oluyor. Böylece kimin ne dinlediğini görebiliyor ve ona göre kanalınızı değiştirebiliyorsunuz. Siz Bruno Mars dinlerken çevrenizdekiler Micheal Jackson'a bağlayabiliyor mesela. Bir bakıyorsunuz yeşil kulaklıktakiler coşuyor ama siz slow dans ediyorsunuz, hoop hemen kanalı değiş! Arada kulaklıkları çıkarıp sessizlikte dans eden ve umarsızca şarkılara eşlik eden insanları izlemekte de fayda var uzun zamandır gülmediğim ve eğlenmediğim kadar bu partide eğlendim diyebilirim.




                                              Barmene ihtiyacı olmayan "Bionic Bar"


Gemide internet ücretli, günlük en az 12 dolar kadar falan. İlla ki instagrama bakmadan snap çekmeden yaşayamam diyorsanız hoop bir de internet paketi için okutursunuz gemi kartınızı nasılsa para cebinizden çıkmıyor ;p Biz internet paketi almadık bir nevi detox oldu, çok da güzel oldu aslında yoksa telefona bakmaktan etrafımda olup bitenin farkına varamayabilirdim.. Gitiiğimiz şehirlerde cafelerde wifi arayışına girdik tabi internet pek çok şey için lazım oluyor. Bir hafta için internete 85 dolar veririm diyorsanız gemideki internet çok hızlıymış benden söylemesi :) Tabi bu arada kendi gsm firmanızdan yurtdışı paketi satın alsanız bile gemide asla çekmediğini belirteyim.
Bir de yanımıza ne götürelim ne götürmeyelim sorunsalı var. Benim gibi fazla üşüyenleri uyarmak istiyorum ki geminin her yeri 22 derece civarında ama odanızın sıcaklığını artırabiliyorsunuz. Bunun için yanınıza hafif hırkalar, kazaklar ,ceketler götürmekten hiç çekinmeyin. Gemide odanıza gelen bültenlerde o gecenin dress code'u yazılıyor sizden de ona göre giyinmeniz bekleniyor. Mesela bizim programımızda iki kez formal gece oldu. Bu formal gecelerde erkeklerin takım giymesi kadınların da kokteyl elbisesi giymesi bekleniyor. Yani baya düğüne gider gibi şık giyinmelisiniz aksi takdirde kendinizi o şık kalabalığın içinde kötü hissedebilirsiniz. Çünkü büyük çoğunluk bu kuralları önemsiyor. Bir başka giyinme kuralı da a la carte restaurantlarda akşam yemeklerine erkeklerin pantolon ve ayakkabı ile katılması. Buna uymayanlar tabi ki restauranta girebiliyor fakat olması gerekene uymakta fayda var diye düşünüyorum,saygı açısından-ki pek çok insan akşam yemeklerine şık gelmeyi tercih ediyor. Tabi bu şık kıyafetleri bavulunuza koyarken kırışmamasına çok dikkat edin çünkü geminin güvenlik kuralları nedeniyle odaların hiç birinde ütü yok , sizin getirmenize de izin yok. Ama saç düzleştirici, maşa gibi elektrikli aletleri gemiye sokabiliyorsunuz.
Son olarak şunu da ekleyip yazımı sonlandırmak istiyorum. Gemideki son gecede akşam 10'a kadar valizlerinizi kapınızın önüne bırakıyorsunuz çünkü aynı gün binlerce kişi check out yapıyor. Herkesin iki üç bavulla asansörlerden inmeye çalıştığını düşünürseniz çıkacak kaosu tahmin edebilirsiniz.Valizler numaralandırılıp ertesi gün grubuna göre hangi terminale koydularsa oradan kolayca alıyorsunuz. Bu nedenle o son gece giyeceklerinizi ve ihtiyacınız olanları küçük bir bavula ya da çantaya koymanız gerekiyor. Yani giderken yanınızda fazladan bir kabin boy bavul alın derim. Gerçi bu bilgiler seyahat organize edildiğinde size bir kitapçıkta anlatılıyor ama yine de benden söylemesi ;)
Ben sadece deneyimlediklerimi anlattım, umarım işinize yarar bilgiler vermişimdir. Ben gemideki o neşeli, eğlenceli ütopik hayatı şimdiden özledim.





Bir sonraki yazıya kadar renkli kalın, tatil planlarınız hiç bitmesin (: 



                                                                                                                       Eylül, 2016
     




















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Kapadokya Masalı: Sacred House

Kapadokya ile ilgili eminim ki çok yazı yazılmıştır.  Dünyada eşi benzeri olmayan bir doğa harikası olduğundan kimsenin şüphesi yok tabii ki. Ben daha farklı bir deneyimden söz etmek istiyorum, bir otel deneyimi.. Elbette herkesin tatil anlayışı farklıdır, kimisi için otel odası sadece bir yataktan ibarettir, fazla detaya takınılmaz , önemli olan doğayı, turistik bölgeleri gezmektir. Pek tabi hepimizin asıl amacı yeni yerler görüp, deneyimlemek ama kalacağımız otel de bize ayrı bir heyecan katsa fena olmaz mı? İşte benim gibi bütçesi elverdiğince farklı otel arayışında olanlar için Ürgüp'te bulunan Sacred House mükemmel bir seçenek. 22 odalı butik bir otel olan Sacred House aslında 250 yıllık bir Rum konağı. Bu bile insanı biraz ürpertmiyor değil.. Kimbilir bu odada daha önce kimler yaşadı diye düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Sacred House'da her yer ince ince düşünülmüş detaylarla dolu. Otele girdiğiniz andan itibaren kendinizi başka bir zaman diliminde yaşıyor

Sakin Bir Avrupa Şehri : Pecs

Pecs pek çoğumuzun varlığından bi'haber olduğu, değeri pek bilinmeyen Avrupa şehirlerinden bir tanesi. Ben de eşimin bir iş seyahati sebebiyle onunla birlikte bu güzel şehri görme imkanına sahip oldum. Pecs çok sessiz, sakin, huzurlu bir şehir. Gezilecek, görülecek çok yer var. Çok zengin bir kültürel mirasa sahip. Zaten 2010 yılında Avrupa kültür başkentlerinden biri olarak seçilmiş. Macaristan'a gidenlerin çoğu doğal olarak başkent Budapeşte'yi tercih ediyor ama vakti olanlara ya da farklı rota arayışında olanlara Pecs'i de görmelerini şiddetle tavsiye ederim. Pecs küçük bir şehir ve yürüyerek her yeri gezebiliyorsunuz, burda geçirdiğim dört gün boyunca hiç toplu taşıma ya da taksi kullanma gereği duymadım. Pecs 15.yy'ın ortalarından itibaren yaklaşık 150 yıl boyunca Osmanlı hakimiyeti altındaymış. Günümüze kadar korunmuş bu döneme ait pek çok camii, hamam, türbe gibi yapıları şehri gezerken görmeniz mümkün. Pecs'i kültür başkenti yapan en önemli yapı da erk