Ana içeriğe atla

Müzik ve Sanatla Dolu bir Avrupa Şehri : Viyana

Viyana’ya gitme fikri ilk olarak ne zaman aklımıza nereden geldi, neyden etkilendik de 2 ay önceden uçak biletlerini aldık, oteli ayarladık, çıkış noktamızı hiç hatırlamıyorum. İlk defa bir şehre giderken bu kadar referanssız gittim belki de. Biraz da hareketli bir döneme denk geldi çok da fazla dersimi çalışamadım açıkcası. Ama bir şehir ki müziği ile tatlılarıyla ünlü ayak uydurmam hiç de zor olmadı. Yediğim tatlıların, gittiğim konserin tadı damağımda kaldı.

Hediyelik eşyalar alabileceğiniz çok tatlı bir dükkan
Uzun uzun size gezmeniz gereken yerleri anlatıp detaya giremeyeceğim bu yazıda çünkü Viyana’yı  gezmemize uzun bir hafta sonu yetmedi ne yazık ki.  Zaten hafta sonu gezisi yapıp onlarca gece mekanı tavsiye edenleri, her müzeyi gezmiş olanları pek çözebilmiş değilim, hayretle okuyorum. Şahsen ben her şeye, her yere yetişemiyorum.Her zamanki gibi kendi deneyimlediğim şeyleri yazabileceğim sadece.

Viyana’da gezip görülebilecek üç tane saray var : Schönbrunn Sarayı, Belvedere Sarayı ve Hofburg Sarayı. Biz Belvedere sarayını gezmeyi tercih ettik.  Burası Osmanlılar’a karşı elde edilen zaferlere binaen hediye olarak Prens Eugene için yaptırılmış. Aşağı ve yukarı olmak üzere iki saray ve onları bağlayan bahçeden oluşuyor. Biz sadece yukarı Belvedere’i gezdik burası geçici ve kalıcı sergiler ile tam anlamıyla bir müze gibi. Gezerken bir sarayı değil de bir sanat müzesini geziyormuş gibi düşünebilirsiniz. Ünlü ressam Gustav Klimt’in “The Kiss” adlı çok meşhur eserini görebilir, meşhur merdivenlerde bir fotoğraf çekinebilirsiniz. Sanat eserlerinin bulunduğu kısımda fotoğraf çekmek yasak. Sadece yukarı Belvedere’i gezmek 15 Euro. Biletler için tüm detayları https://www.belvedere.at/en/tickets  adresinden bulabilir ve online biletlerinizi satın alabilirsiniz. Tabi ki bizim para birimimiz ile düşününce müze fiyatları tüm Avrupa şehirlerinde biraz üzüyor.Ama ben binaların içini merak etmiyorum şöyle bir bakınacağım derseniz ücretsiz olarak bahçeyi gezebilirsiniz, halka açık bir ortam var, koşu yapanları bile görebilirsiniz. Bahçe çok mu güzel derseniz bence değil, Versailles Sarayı görenleri bu “ufak” bahçe elbette tatmin etmeyecektir. Ama biz yine de sevdik çok güzel sanat eserleri görme şansımız oldu.



Şehrin en önemli simgesi şüphesiz ki St. Stephan Katedrali.. Öncelikle içeriye giriş ücretsiz bu müthiş yapıya dışarıdan baktıktan sonra kesinlikle içeriye girmenizi tavsiye ederim. Büyüleyici bir mimari, hayran kalınası.. Kelimelerle tarif edemedim en iyisi siz gidip görün. Bir de bu katedralin kulesine çıkmak hadisesi var merdivenlerinin dar ve dik olduğu söyleniyor ben çıkmadım açıkcası böyle tepelere kulelere çıkmak benim için çoğunlukla hayal kırıklığı ile sonuçlandığından hiç çıkmayı denemedim araştırmadım bile. Elbette Viyana ayaklarınızın altında olacaktır, siz bi denersiniz :)




Eğer klasik müzikle ilgileniyor, Mozart’ı da seviyorsanız onun yaşadığı evi ziyaret etmek sizin için güzel bir deneyim olacaktır. 11 Euro karşılığında Mozart’ın dünyasına  tarih ve bilgi dolu bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Audio Guide’ lar ücretsiz ama tabi ki Türkçe seçeneği yok.Detaylara  http://www.mozarthausvienna.at/location-hours-prices/   adresinden ulaşabilirsiniz. Mozart’ın günlük yaşantısına, müzikteki başarısına, kullandığı eşyalara kadar pek çok ayrıntıyı bulabileceğiniz güzel vakit geçirebileceğiniz bir müze-ev.


Mozart’tan bahsetmişken biraz da bu müzikli aktivitelere gelelim. Opera mı klasik müzik konseri mi ikileminden sonra konser seçeneği bizde daha ağır bastı. Bu kadar besteci, müzisyen yetiştirmiş bir şehirden kaliteli müzik dinlemeden ayrılmak olmazdı. Bu konuda çok fazla seçenek var Viyana’da. Biz Konzerthaus’da bir senfoni orkestrası dinleme şansı bulduk. Bu da kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel bir deneyimdi. Viyana’ya gidip tek bir şey yapacaksın deseler konseri tercih ederdim şüphesiz. Biletleri https://www.viennaclassic.com/en/concerts/vienna-konzerthaus/program-tickets.html#eventid=108476  sitesindenden alabilirsiniz. Yine euronun can yaktığı bir etkinlik ne yazık ki..Biz en üst balkondan orta sınıf bir bilete kisi başı 37 Euro ödedik ama buna kesinlikle değerdi. Harbiye’de playback yapan şarkıcıların bile  biletlerinin daha pahalı olduğunu düşünürsek, 80-90 kişilik bir orkestrayı dinlemek için fiyatın ucuz bile olduğunu düşünebilirsiniz.. Aslında yer çok önemli değil gibi görünse de yine de sahnede olan biteni görebileceğiniz bir bilet almanızı tavsiye ederim. Tüm orkestrayı görmek için balkonlar daha ideal diye düşünüyorum. Bir de konsere giderken şık giyinmekten çekinmeyin. Elbette Viyana çok turistik bir şehir, pek çok turist de bu konserlere geliyor. Günlük kıyafetleriyle akşama devam edenler kendilerini belli ediyorlar. Ama emin olun ki o kalabalığın içinde şehrin yerlileri, özellikle yaşlıları kendilerine hayran bırakacak kadar şıklar. Müziğe, sanata duydukları saygı o kadar belli ki bunu dış görünüşlerine de yansıtıyorlar. Benden size tavsiye siz de turist halinize güvenmeyin bavulunuza şık parçalar koymayı unutmayın. Öyle montunuzun pardesünüzün altında saklanmaya da güvenmeyin, onları vestiyere yanlış hatırlamıyorsam kişi başı 1.5 Euro karşılığında zorunlu olarak bırakıyorsunuz.


Şimdi de kısaca yeme içme cadde sokak gezme kısımlarına bakalım…

Viyana’nın güzel  sokaklarında gezerken Hofburg Sarayı ve Veba Anıtı muhakkak görecekleriniz arasında yer alıyor. Graben, Kohlmarkt, Kartner ise Viyana’nın en güzel caddeleri.Am hof ve Freyung ise ufak bir pazar gibi, sokak yemeklerinin de satıldığı  iki küçük meydan. Naschmarkt pazar günleri kapalı olan büyük bir pazar alanı; meyve, sebze. çiçek gibi aklınıza gelebilecek bir çok şeyi bulabileceğiniz gibi yemek yiyebileceğiniz cafe ve restaurantlar da var. Cumartesi günleri de bit pazarı oluyormuş ama biz ne yazık ki denk getiremedik. Naschmarkt’ın bulunduğu muhitte Majolika Haus ve Wagner Haus da görülmeye değer.

Viyana yeme-içme açısından da çok zengin bir şehir. Dünyaca ünlü tatlıları, kahveleri, schnitzel ve hotdog en çok bilinenleri. Siz de benim gibi gittiğiniz şehirlerde tarihi cafelerde vakit geçirmeyi seviyorsanız Viyana bu konuda cennet gibi diyebilirim. Bunlardan en sevdiklerimi şöyle sıralayayım; Cafe Demel , Cafe Sperl, Cafe Hawelka, Cafe Gerstner. Bu cafelerden yalnızca birisine gidecek olsanız, Cafe Demel’e gitmenizi ve meşhur Sachertorte tatlısından yemenizi tavsiye ederim.Gerçekten daha önce yediğim hiç bir tatlıya benzemiyordu çok lezzetliydi.  Bunların dışında da pek çok tarihi cafe vardı ama önündeki uzun kuyruklar nedeniyle girmeyi düşünmedik bile:) Bu cafelerde bir kahve eşliğinde  güzel bir tatlı yemek ortalama 8-10 Euro’ya mâl oluyor. Eğer yolunuz düşerse Cafe Hawelka’da cheesecake, Cafe Gerstner’de de Apfelstrudel deneyip çok beğendiklerimden. 






Bir de çok meşhur Viyana Schnitzeli var tabi ki.. Bunun için şehrin en ünlü schnitzelcisi Figlmüeller’in sitesinden (https://www.figlmueller.at/en/welcome.html ) bir ay öncesinden online olarak rezervasyon yaptırdım. Belli ki Viyana’ya gidince bu ünlü restaurantta schnitzel yenilecek o yüzden siz de hiç kendinizi kuyruklarda perişan etmeden rezervasyonunuzu yaptırın derim. Ama benim için biraz hayal kırıklığı oldu. Bence hiç bir numarası yoktu hatta kuruydu diyebilirim. (Prag’da tamamen tesadüfi olarak Cafe Savoy’da yediğim schnitzel müthişti mesela) Turist tuzağı diyorum ama siz yine de gideceksiniz elbette 100 yıllık restaurant sonuçta . Bir porsiyonu 12.50 Euro , benim gibi az yiyimliler için yarım porsiyonu da 8.90 Euro, 500 cc bira da 4,60 Euro kadar. 


Otel seçimimizi de booking.com aracılığı ile Hotel de France’dan yana kullandık ve çok memnun kaldık. Erken rezervasyon yaptırdığımız için bu lüks ve tarihi otelde makul bir fiyatta kaldık. Üstüne bir de resepsiyonist hanım Türk olunca biz herhangi bir istekte bulunmamamıza rağmen odamızı upgrade etti sağolsun, otelin en güzel odasında kaldık böylece. Otelin konumu merkeziydi ve çok yakınında tramvay durağı olması büyük bir artıydı. 
Otel Odasından Manzara

Umarım bu yazı ile Viyana hakkında size biraz fikir verebilmişimdir. Bir sonraki yazıya kadar renkli kalın, tatil planlarınız hiç bitmesin (:

                                                                                                             Mayıs, 2017













Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Cruise Hikayesi : Harmony of the Seas

Bu yazımda eşimle birlikte çıktığımız cruise seyahatimizde deneyimlediklerimi ve nacizane tavsiyelerimi yazıyorum. Gittiğimiz şehirlerle ilgili tüyoları başka bir yazıda anlatacağım. Uzunca zamandır gitmek için gün saydığım bir haftalık cruise seyahati göz açıp kapayıncaya kadar geçip bitti bile. Henüz anılar tazeyken başkalarına da faydalı olabileceğini düşündüğüm bilgi ve deneyimlerimi paylaşmak istedim. Çünkü ben seyahate gitmeden önce yaptığım araştırmalarda işime yarayabilecek yazıları ne yazık ki tam anlamıyla bulamadım. En başından şunu söyleyebilirim ki bizim asla unutamayacağımız bir seyahat oldu. İmkanı olan, düşünen, kararsız kalanlara kesinlikle tavsiye ederim. Tabi artı ve eksi yönlerini bu yazımda anlatıyor olacağım.Şimdi gemiden bahsetmek istiyorum. Bizim seyahat ettiğimiz gemi Royal Caribbean firmasına ait olan Harmony of the Seas idi , ki kendisi şu aralar dünyanın en büyük yolcu gemisi ünvanına sahip. 6500 yolcu kapasitesi ve 2000 kişilik mürettebatıyla adeta yüz

Bir Kapadokya Masalı: Sacred House

Kapadokya ile ilgili eminim ki çok yazı yazılmıştır.  Dünyada eşi benzeri olmayan bir doğa harikası olduğundan kimsenin şüphesi yok tabii ki. Ben daha farklı bir deneyimden söz etmek istiyorum, bir otel deneyimi.. Elbette herkesin tatil anlayışı farklıdır, kimisi için otel odası sadece bir yataktan ibarettir, fazla detaya takınılmaz , önemli olan doğayı, turistik bölgeleri gezmektir. Pek tabi hepimizin asıl amacı yeni yerler görüp, deneyimlemek ama kalacağımız otel de bize ayrı bir heyecan katsa fena olmaz mı? İşte benim gibi bütçesi elverdiğince farklı otel arayışında olanlar için Ürgüp'te bulunan Sacred House mükemmel bir seçenek. 22 odalı butik bir otel olan Sacred House aslında 250 yıllık bir Rum konağı. Bu bile insanı biraz ürpertmiyor değil.. Kimbilir bu odada daha önce kimler yaşadı diye düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Sacred House'da her yer ince ince düşünülmüş detaylarla dolu. Otele girdiğiniz andan itibaren kendinizi başka bir zaman diliminde yaşıyor

Sakin Bir Avrupa Şehri : Pecs

Pecs pek çoğumuzun varlığından bi'haber olduğu, değeri pek bilinmeyen Avrupa şehirlerinden bir tanesi. Ben de eşimin bir iş seyahati sebebiyle onunla birlikte bu güzel şehri görme imkanına sahip oldum. Pecs çok sessiz, sakin, huzurlu bir şehir. Gezilecek, görülecek çok yer var. Çok zengin bir kültürel mirasa sahip. Zaten 2010 yılında Avrupa kültür başkentlerinden biri olarak seçilmiş. Macaristan'a gidenlerin çoğu doğal olarak başkent Budapeşte'yi tercih ediyor ama vakti olanlara ya da farklı rota arayışında olanlara Pecs'i de görmelerini şiddetle tavsiye ederim. Pecs küçük bir şehir ve yürüyerek her yeri gezebiliyorsunuz, burda geçirdiğim dört gün boyunca hiç toplu taşıma ya da taksi kullanma gereği duymadım. Pecs 15.yy'ın ortalarından itibaren yaklaşık 150 yıl boyunca Osmanlı hakimiyeti altındaymış. Günümüze kadar korunmuş bu döneme ait pek çok camii, hamam, türbe gibi yapıları şehri gezerken görmeniz mümkün. Pecs'i kültür başkenti yapan en önemli yapı da erk